BERLİNLİ SİYASETÇİ SANDRA KHALATBARİ, “DİJİTAL EĞİTİM ALMANYA’DA BAŞARILI OLMADI” DEDİ!
26 Eylül’de yapılacak Berlin Eyalet Parlamentosu seçimlerinde CDU’dan aday olan Sandra Khalatbari, partisinin eğitim politikaları konusunda uzman isimlerden biri. Eğitim alanındaki sorunları sadece teoride değil, günlük hayatta bizzat yaşayarak tespit etmiş.
Uzun yıllar hem Kuzey Ren Vestfalya’da hem de Berlin’de okul müdürlüğü yaptıktan sonra siyasete atılan Khalatbari Berlin’deki eğitim sorunları ve çözüm önerileri üzerine açıklamalarda bulundu. Salgın döneminde Berlin Senatosu’nun sınıfta kaldığını belirten Khalatbari, dijital eğitimin başarılı olmadığını söyledi.
Berlin’e yerleştikten sonra eğitim politikalarını bilen birisi olarak kendi kendime şunu sordum diyen Khalatbari, ‘Berlin’de neyi yanlış yapıyorlar? Doğru olmayan ne?’ Benim bildiğim, benim alışık olduğum eğitim politikası bu değildi. Mutlaka bir şeylerin değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü bu gidilen doğru bir yol değil. Bu nedenle siyasete girdim, dedi.
Öncelikle bazı okullarda yeterli öğretmen ve yeteri kadar kalifiye personel olmadığını tespit ettiğini, çalışan personelin de hoşnutsuzluğunu gördüğünü, öğretmenlerin çok yoğun iş yükü, idari görevleri ve çok fazla belge, dosyalama işleri olduğunu, bunlar elbette gerekli ama eğitim personelinin aynı zamanda bu iş yükünün hafifletilmesi gerektiğini, ayrıca kendinin göreve başladığı okulda ve bazı okullarda sosyal çalışmaların yapılmadığını gördüğünü, uzun mücadelelerden soran okulunda gerek öğretmenleri ve öğrencileri, gerekse ebeveynleri destekleyecek sosyal çalışmalar yapılmasını sağladığını, öte yandan Berlin’deki birçok okul binası çok kötü ve yönetilemediğini, örneğin Berlin’e geldiği zaman ilk olarak ilgilendiği konulardan biri tuvaletler sorunu olduğu, okullarda tuvaletler kirli, eski ve kokuyor olması, bunun dışında okullarda ne fen bilimleri ne de sanat eğitimi için bir derslik bulunmadığını belirtilmekte.
HÜKÜMET SORUNLARI GÖREMİYOR
Berlin Senatosu’ndaki koalisyon hükümeti sorunları çözemiyor ve göremiyor. Eğitim alanındaki aktörler olarak ayrı ayrı mücadele ediyoruz. Eğitim sorununu bu şekilde çözemeyiz. Ancak bir bütünlük halinde çözülebilir. Örneğin; Berlin’de öğretmenlerin eğitimi öyle bir şekillendirilmiş ki, sadece bir dalda öğrenim görüyorlar. Farklı derslerin görüldüğü ilkokullarda bir alanda uzmanlaşmak yetmez. Biz, Kuzey Ren Vestfalya’da en az dört alanda eğitim gördük. Almanca, matematik, tercih ettiğimiz üçüncü bir ders ve eğitim bilimleri. Berlin’de yüksek öğrenimin çok farklı şekilde organize edilmesi gerekir. Öte yandan Berlin’de çok sayıda yatay geçiş yapmış öğretmen yer alıyor. Bu çok önemli ama bu öğretmenlerin kalifiye özellikleri yetersiz. Berlin’de ilkokullardaki öğretmenlerin yüzde 60’ı yatay geçiş yapanlardan oluşuyor. Okul eğitimi için bu doğru bir yöntem değil. Bu öğretmenlerin okul öncesinde iyi bir mesleki eğitimden geçmeleri gerekir, dedi.
DİJİTAL EĞİTİM BAŞARILI OLMADI
Korona dönemi bir anne olarak ve bir okul müdürü olarak hepimizi aşan zorlu bir dönem oldu. Çünkü bu şekilde bir salgın daha önce yaşanmamıştı. Deneme yanılma yöntemiyle bir şeyler yaptık. Ama genel anlamda dijitalleşme veya dijital eğitim konusunda Berlin Senatosu sınıfta kaldı. Dijital eğitim başarılı olmadı. Çocuklara ulaşabilmek en büyük sorundu. Nasıl ulaşacaksınız? Tabiki e-maille. Ama evinde bilgisayarı olmayan çocuğa ulaşılamadı. Senato bu süreçte öğretmenlere gerekli bilgileri aktaramadı. Herkes kendi kendine çözüm yolları üretti. Senatodan gerekli enformasyonlar biz çözüm yolu bulduktan sonra gelmeye başladı. Yani biz, kendi konseptimizi kendi tecrübelerimizden yola çıkarak hazırladık.
EN BAŞTA GÜVENE İHTİYAÇ VAR
Kuzey Ren Vestfalya’da müdürlük yaptığım okulda göçmen kökenli öğrenci oranı yaklaşık yüzde 75’ti. Bu konu aslında tam da benim konum ve çok tecrübe kazandım. Biz, okulumuzda göçmen kökenli velilere çok imkânlar sunduk. En başta güvene ihtiyaç var. Velinin güvenini kazanmanız gerekiyor. Göçmen kökenli veliler bir şeyleri yanlış yapmaktan korkuyor ve buna ilave olarak dil sorunları da var. Biz bu insanları diğer velilerin de katıldığı ‘veli cafe’lerine davet ettik. Bu güven sağlamak için ilk adımdı. Eğer dile hakim olmayan öğrencilerin ebeveynleri desteklenirse, veliler de çocuklarına bir şeyler aktarabilir, onları motive edebilir. Biz velileri kazandık. Çocuklar evlerinde doğal olarak ana dillerini konuşuyor. Evde Türkçe konuşurken okullarda ise Almanca konuşulması gerekir, şeklinde açıklamalarda bulundu.
PROF. DR. ABDURRAHİM VURAL -ALMANYA